Cumartesi, Mart 18, 2006

Alanis Morrisette


Alanis Morissette – “Müzik benim için insanlarla iletişim kurabilmemin bir yolu.”

1. Bölüm – Jagged Little Pill

Alanis Nadine Morissette, Ottawa, Kanada’da 1 Haziran 1974’te doğdu. 12 yaşındayken Kanada’nın meşhur çocuk programı You Can’t Do That On Television’da boy gösteriyordu. 14 yaşındayen MCA Canada ile ilk albümü Alanis’i çıkardı ve zamanın pop ortamına iyi bir çıkış yaparak Juno Award ödüllerinden (Kanada’nın Grammy’si) elinde En İyi Çıkış Yapan Bayan Vokalist ödülüyle döndü.

İkinci albümüyle başarılı olamayınca kariyerine yeni bir başlangıç yapmayı düşünerek Los Angeles’a taşındı. Prodüktör Glen Ballard’ın yardımıyla hazırladığı demosuyla plak şirketlerinin kapılarını aşındıran Alanis nihayet Madonna’nın şirketi Maverick tarafından kapıldı. Çıkardıkları albüm, Jagged Litlle Pill beklenenin çok üstünde bir başarı elde ederek Alanis’i uluslararası arenaya çıkardı. Bir kısım eleştirmenin X-Kuşağı ürünü olmaktan daha ileri gidemediğinde ısrar ettiği albüm 1995’te piyasaya çıktı ve o yılın en çok satan albümü oldu. Devamında da toplamda 30 milyonluk bir satış rakamına ulaşarak Alanis’e gelmiş geçmiş en çok albüm satan bayan şarkıcı sıfatını kazandırdı. Daha sonra gelen konser albümü MTV Unplugged ile hayranlarına canlı akustik performans lezzeti yaşatan Alanis ilk albümünün muhteşem geçen (ve Maslak Parkorman’da kapımıza da uğrayan) dünya turnesinin kayıtlarını albüm sırası ile Jagged Little Pill Live olarak piyasaya sürdü. İlk albümle çıtayı çok yükseltmiş olmasına karşın Alanis 1998 yılında kendinden beklenenleri karşılamak üzere Supposed Former Infatuation Junkie’yi çıkarttı. Bu albümü hit parçası Hands Clean ile Under Rug Swept albümü takip etti. Bu albümle beraber Live In Navajo Land adında bir DVD daha çıkaran Alanis, daha sonra eski b-yüzü ve piyasaya sürülmemiş kayıtlarından oluşan Feast On Scraps DVD’sini piyasaya çıkarttı. Alanis’in dördüncü stüdyo kaydı olan So-Called Chaos, 2004 yılında piyasaya çıktı, bunu geçtiğimiz aylarda Jagged Little Pill albümünün akustik performansından oluşan Jagged Little Pill Acoustic izledi.

Oyunculuk yeteneğini de deneyen Alanis, 1999 tarihli Dogma’da tanrı rolünde oynadı ve Sex And The City’nin 2000 yılındaki bir bölümünde Sarah Jessica Parker ile öpüştüğü bir sahnede göründü.

Küçükken kazandığın başarıya göre şimdiki sana nasıl geliyor?

Şu zamanda kendimi daha rahat hissediyor olmamın sebebi, ironik bir şekilde küçükkenki halimden daha iyi olması, o zaman daha küçük olmam ve olayları farklı algılamamdı. Beni o zaman motive eden düşünce, bütün bu başarıyı elde ettikten sonra herkesin beni sevecek ve herşeyin mükemmel olacak olmasıydı, ama gerçekte bunun tam tersinin gerçekleştiğini gördüm. O zamanlar müziği insanları eğlendirecek, gündelik sorunlarından uzaklaştırıp yüzlerine birer gülümseme konduracak bir yol olarak görürdüm, şimdi ise tam tersi benim iletişim kurabilmemin, bilinçaltıma inebilmemin bir yolu. Bunu müzikle başarabileceğime inanmıyordum, bunun bir çok sebebi vardı, kendi kendimi sabote ediyor oluşum ve özgür ve yargısız hissedebileceğim kadar yaratıcı ortamlarda bulunamıyor oluşum gibi.
İnsanlar senin pop müzikten You Oughta Know gibi bir şarkıya nasıl geçiş yaptığına inanamıyor. 15 yaşındaki halinle 21 yaşındaki halin nasıl bir değişim gösterdi?

Müzikle ilgilenmeye başladığım küçük yaşlarımda 80’lerin ortalarına çakılıp kalmıştım. Müzik benim için bir eğlence kaynağıydı. Herhangi bir mesaj iletmek için yazmıyordum, kişisel fırtınalarımı ve benliğimi ortaya koyacak özgüven seviyesinde değildim. Müziği insanları eğlendirecek, gülümsetecek, gerçeklikten uzaklaştıracak bir araç olarak görüyordum.

Bir yönümle buna karşı çıkıyordum. Çünkü 14 yaşındayken ve tecrübesizken çıkıp da “Bana bakın, ben bu tür şarkılarla ilgilenmiyorum, bundan sonra kendi tarzımla devam edeceğim!” diyebilecek durumda değildim.

O zamanlar liste başarısını yakalamıştım, ama işte çıkıp da “Bunun farklı bir yolu olmalı.” dediğimde insanlar bana “Sen 16 yaşında ve ünlü bir kızsın. Neden bahsediyorsun?” diye cevap verirlerdi.

Sonuçta bundan kurtuldun ama.

Evet, kişisel yaratıcı çevremden uzaklaştım, ve sonunda da büyüdüm. Kendi hayatımın sorumluluğunu üstlendim ve bunu başkasının yapmasına gerek duymadım. Bundan sonra da Los Angeles’a taşındım ve farklı insanlarla çalışmaya başladım. Ama bu insanlardan öğrendiğim tek şey neyi yapmak istemediğimi farketmek oldu. Şu “Bunu yazamayacağını biliyorsun değil mi, genç bayan? Bunun için çok küçüksün.” zihniyetine karşı kürek çekip durdum.

Bunun doğru olmadığını düşünüp durdum. Ama Glen Ballard’la tanıştıktan sonra (albümün prodüktörü) bana şunu söyledi: “Ne istersen o olabilirsin.” Müzik ve sözler olarak, benim için çok saf ve ruhani bir dönemdi. Beni yargılamadığını, 20 yaşındaki bir kızın eline bu topu tutuşturup onunla oynamasını sağlayabilecek güveni içinde hissettiğini gördüm.

Rock Dünyasının Kadınları serisinin son halkası olarak lanse edilmek canını sıktı mı?

Bu sadece bir medya oyunu. Esas olan şey şarkılarımı dinleyen kitle ve mesajımı ileten bu ruh. Bu tür klişeler insanları tek boyutlu göstermeye sonunda onları sindirmeye yarar. Sansasyon yaratma çabalarını anlıyorum, ama insanların bunun daha ötesini irdeleyebilmek için sabıra ihtiyaçları var. Bunun ardına geçebilen gazeteciler var, ama diğerleri ise nedense beni bu şekilde kategorize etmek için kendilerini zorunlu hissediyorlar.

Seni kendi jenerasyonlarının sözcüsü olarak gören hayranlarını nasıl değerlendiriyorsun?

Bana göre bütün bu X jenerasyonu dalgası insanların umutlarını kaybettiklerini gösteriyor. Buna katılıyorum, nedenini de biliyorum, benim annem babam üniversiteyi bitirdiklerinde kendilerini bekleyen hazırda en az 5 – 6 iş vardı. Şimdi ise üniversiteyi bitirip tamamiyle kariyerine hazır olsan da liseden sonra okumamış birisi ile aynı seviyedesin ve bir işin yok. Bizim zamanımız çok farklı. Tabi ki kafa yapımız da buna göre farklı olacak. Ama aynı zamanda bir jenerasyonu bütünüyle hafife almak da haksızlık. Dokuz yaşımdan beri bir kariyer olarak ne yapacağımın bilincindeydim, bu yüzden kendimi şanslı sayıyorum. Sevdiğim bir işi yapabiliyordum ve çok küçük yaşta ayaklarımı yere sağlam basabiliyordum. Yaşıtlarımla aramdaki en büyük fark bu.

You Oughta Know nefret dolu bir haykırış olarak yanlış mı algılandı?

Bu şarkı için kızgın ya da nefret doludan çok kırılgan denebilir. Kızgınlık acının devamıdır, bana göre acının üstesinden gelmenin korkakça bir yöntemidir. Bu şarkıyı şimdi söylediğim zaman o ilk anki duygularımı düşünüyorum, acı doluydum ve kafam karışıktı. Ama şu kızgın-genç-kadın modelini gördüğüm zaman insanların bu şarkının neyi anlattığı hakkında bir şeyleri kaçırmış olduğunu farkediyorum.

Diğer eleştirilere nasıl bakıyorsun? Mesela Ironic?

İnsanların hakkımda bilmediği bir şey, şarkılarımı genellikle yirmi dakikada falan yazarım. Bu da o anın bir yansımasıydı. İlk olarak, bunun bir sene boyunca her akşam söyleyeceğim bir şarkı olarak görmedim. Ya da milyonlarca insanın beğeneceği ve dinleyeceği bir şarkı olarak. Bu sadece herhangi birisinin sömestr ödevi için şiir yazması gibi bir şey. Bunu yazarsın, sonra asla kapağını açmayacağını da bilirsin. İşte ben de şarkılarımı böyle yazarım.

İnsanların şarkılarım hakkındaki fikirlerini pek dinlemiyorum, açıkçası. Küçükken yapıcı eleştirinin bana çok faydası olacağına inanırdım, ama olmadı tabi. Bence sanat tamamen kişisel bir olgudur, herkes kendi başınadır. Bir resme bakıp da “Bence daha fazla sarı kullanmalıydın.” derler, ama sen o an bu kadar fazla sarı kullanmak istememiştin. Benim görüşüm bu.

Peki bunca zamandan sonra artık çalmayacağın şarkılar var mı?

Bu albüm için yazdıklarımın tamamı geçmişi yansıtan şeyler. Yıllar boyunca bu şarkıları çalacak olsam her zaman geriye dönüş olarak kalacaklar.

Bu kadar ön planda olmaktan memnun musun? Eskisine göre daha mı iyi yoksa bir fark yok mu?

Kesinlikle daha iyi. Hemen hergün kişiliğim ve karakterimin sınandığını görüyorum. Bu da kişiliğime olan inancımı geliştiriyor. İlk anda tabi ki büyük bir adaptasyon süreci geçirdim, ama sonuçta motivasyon kaynağım bu olmadığı için kişisel boyutta karşılamam zor olmadı.

Bunun çok önemli olduğunu düşünmüşümdür…

Evet, bence bunun içinde olmadan da ne kadar önemli olduğunu farkedemiyorsun. Özel hayatından mahrum kalmadıkça anlayamıyorsun. Benim ya da benim gibi bir başkasının olduğu yerdeyken, insanların gözü üzerindeyken üretiyor ve iletişim kuruyorsun. Bu büyük bir enerji sarfetmek demek.

Hiç oturup da düşündün mü? Yani tamam, albüm satışları, ödüller vs. seni yönlendirmiyor ama oturup da bu otuz milyon albüm satmış oluşunu düşündün mü?

1996 gibi bir yılda böylesine büyük bir albüm satışı yakalamam bana o dönem ile ilgili çok şey söylüyor. İnsanlar diğerlerinin gelişimleri, itirafları, duyguları, kızgınlıkları ile ilgileniyorlardı, bence bu çok önemli.

İnsanlarla olan iletişimle alakalı değil mi?

Kesinlikle. Önce kendime karşı, sonra da karşımdakilere karşı dürüst olmamla, ve de bu yaptığımın karşımdakilerle bağlantılı oluşu ve sonuçta belki de onları aynı şeyleri yapabilmeleri için yüreklendirebilmiş olmamla ilgili.

Jagged Little Pill sürecinden bahset biraz. Sanırım bütün şarkıları bir hafta sonunda kaydetmişsin.

Evet, yaptığımız şey şarkıları yazar yazmaz kaydetmekti, sanırım bundan sonra da hep bunu yapacağım çünkü şarkıyı yazdığın andaki ruhu kaybetmiyorsun. Şarkıyı yazmama ilham kaynağı olan o duygudan uzaklaşmak istemedim.

Şarkılarının çoğu acı çekmek ve bunun hayatına nasıl zenginlik kattığı ile ilgili.

Evet, bütün duyguları oldukları gibi kabul etmekle ve bunun tersi olarak da toplumun genel olarak insanları üzüntünün, kararsızlığın, kızgınlığın karanlık olduğuna ve mutluluğun doğru olduğuna inandırmasına karşı olmakla ilgili. Bence bütün duygular eşit görülmeli.

You Oughta Know, Right Through You, hepsi acı dolu. Yani hep ilişkilerin sonunda yaşanan acılarla ilgili? Halen böyle acılar yaşıyor musun?

Geldiğim noktada yaşadıklarım kadar acı çekebileceğimi sanmıyorum, ama yine de acı çekeceğim anlar olacak. Bu kaçınılmazdır. Büyüdükçe edindiğin tecrübelere sahip olamadığın genç yaşlarına göre bunu görmek daha kolay.

Son zamanlarda bu kızgınlığın yine var mı?

Zaman zaman. Ama bu çok doğal, herkesin içinde sahip olduğu bir kızgınlık vardır. Bu duygu diğerleriyle bir bütün teşkil ediyor.

İlk albümle bu kadar büyük bir başarıyı yakalamak, 4 Grammy vs. kazanmanın endişe verici bir yanı olmalı. Bundan sonraki albüm seni endişelendiriyor mu? Nasıl düşünüyorsun?

Hmm, bu albümün tamamen kendi kontrolümün dışında gelişen bu başarısını tekrar yaratmayı amaçlasaydım herhalde kafayı sıyırırdım! Üzerimde çok büyük bir baskı olurdu, ama dediğim gibi eğer bir albümü bitirmişsem ve içime de sinmişse, on tane de satsa on milyon tane de satsa bu tamamen benim kontrolümün dışında gelişir. Hiç kimse bunu kontrol edemez.

Nasıl bir baskı altındasın?

İki farklı dünyanın içinde yaşıyorum. İlki eğlence dünyası, içinde şarkı sözü yazarı, iletişimci ve konser adamı olarak büyüyorum. Bir de bunun iş boyutu var. Kontrolümün dışında. Buna gerektiğinden daha fazla kafamı yormuyorum çünkü kontrol edemeyeceğimi biliyorum. Bildiğim tek şey, her neredeysem şarkı yazmaya devam edeceğim. Eğer bu ilk albümümü almış olan binlerce hayranımı kaybetmekse bırakın öyle olsun.

Sadece bir albümlük şarkılarla konserleri nasıl götürüyorsun?

Beş ya da altı tane yeni şarkımız var. Radiohead’in Fake Plastic Trees’ini çalıyorduk. Planım turneden sonraki iki aylık zaman diliminde yeni albümün şarkılarını tamamlamak. İlk albümü de böyle bir süreçte tamamlamıştık.

Yazacağın şarkılarda ne tür deneyimlerinin etkisi olacak?
İnsanlarla olan diyaloğum beni büyük bir şekilde yönlendirecek. Bir insanla zihinsel iletişim kurabilmek
dünyanın en iyi şeyidir. Tanıştığım insanlarla bu tür bağları kurabildiğimi görüyorum.

İzleyici kitlen ne tür?

Her türden, her şekilden dinleyici kitlem var. Bazı geceler yoğunlukla genç kızları görüyorum. Amsterdam’daysa şaşırtıcı biçimde konser alanının %98’i erkekti!

Maverick’te işler nasıl?

Beni tamamen özgür bıraktılar. Yaratıcı olarak ve karar verici olarak kendi kendime yeteceğimi anlamaları biraz zamanlarını aldı. Ama sadece zamanla gelişebilen bir saygı oluştu kendi aramızda. Plak şirketleriyle geçmişte bu tür sorunlar yaşadığım olmuştu, ama şimdi yaşamıyorum.

Artık bu kadar ön planda olduktan sonra senin beğendiğin ama pek tanınmayan grupları tanıtmak gibi bir sorumluluk duyuyor musun?

Dinleyici kitleme tanıtabileceğim birkaç grubun şarkılarını konserlerde söyledim. Beğendiğim grupları turneye çağırdım. Aslında yapabileceklerimin hepsini yapıyorum. İşleri hemen halledebilecek büyülü bir değneğim yok. Ama Radiohead, Tori Amos, Björk, PJ Harvey gibileri için, onların bağlantı kuramayacakları insanlarla bağlantı kurabiliyorum. Sanırım benim yaptığım müzik onlarınkisine kıyasla daha hakiki.

Olumlu eleştiriler olduğu gibi olumsuz eleştiriler de alıyorsun. Bu kadar çok olumsuz eleştiri ve yorum okumak canını sıkıyor mu?

Sanırım son sekiz ya da dokuz ayda bu konuda bir hayli esneklik kazandım. Aklımda tutmaya çalıştığım şey şu: Benim kişiliğimi ya da şarkıyazarlığımı temsil etmeyecek bir sürü makale yayınlanacak. Birkaç hafta önce yine böyle bir makale okuyunca çılgına döndüm, sanırım bütün bunların hiçbirini anlamamışlar.

Ne açıdan?

Beni “devamlı depresif, kızgın Alanis Morissette”, “şiddetin kadın modeli”, “gençliğinde Kanada’nın Debbie Gibson’ı, şimdinin alternatif-kadını” olarak yazmışlar. İşte tek boyutlu bir görüş.

Kendi deneyim ve duyguların üzerine bu kadar dürüstçe yaklaşabildiğin için albümün birçok dinleyici için bir devrim niteliğini taşıyor.

Kesinlikle, birçok insan bana gelip de “Şimdiye kadar bu yaşadıklarımın anormal olduğunu düşünmüştüm, şimdi ise bir insan olduğumun farkına vardım!” diyor. Bence bu albüm bir tepki, küçükken içinde bulunduğum duruma, içinde bulunduğum topluma, bu toplum tarafından gördüğüm muameleye, yetiştiriliş tarzıma, bana ne olmam gerektiğini öğrettikleri şeylere bir tepki.

---------

2. Bölüm – So Called Chaos (AskMen.com)

Son albümün tarz ve görünüş olarak öncekilerinden çok farklı. Bu değişikliğin arkasında ne var?

Kendimi korkutacak bir şeyler yapmalıydım. En belirgin olanı da saçımı kesmemdi. Çok uzun zamandır onun ardına gizleniyordum ve artık çıkma zamanı gelmişti. Bunu yaptıktan sonra eski halimden sıyrılmamı gerektirecek birçok işin altından kalktım.

Beraber yaşadığın adamla sadece birkaç aydır berabersin. Nasıl oldu bu?

Oldukça doğaldı. Hatta planladığımız birşey de değildi. Çoğu zaman beraberdik, her ikimizin de Vancouver ve Los Angeles’ta evi vardı. Hayatımın geri kalanını beraber geçirebileceğim bir insanla tanıştığımı hissettim.

Bir adamda seni en çok çeken nedir?

Cesaret ve kararlılık, bu bir konuşma da olsa, bir anda çıkılan bir yolculuk da olsa, ya da yapılmamış bir şey de olsa, bence oldukça çekici bir özellik.

Zamanında You Oughta Know ile sana yakıştırılan kızgın-genç-kadın modeli diğer single’larınla zayıfladı mı?

Evet. You Oughta Know çıktığında ve henüz diğer şarkılarım çok dinlenmiyorken insanlarda bu bakış açısı oluştu. Bir insanı sadece kızgın olarak nitelendirmenin tek boyutlu bir şey olduğunu düşünürüm. İçimde kızgınlığının olduğu doğru, ama insanlar diğer şarkıları da dinlemeye başlayınca bu yargıları ortadan kalktı.

Hırçınlığından söz açılmışken, erkekler hakkında seni bu kadar sinirlendiren ve bu tür şarkıları yazmana sebep olan etken ne?

Kişisel ilişkiler bütünüyle insana özgü ve benim de uzun bir süre takıntılı olduğum bir konu. Bir erkekle yaşanan romantik bir ilişki benim büyümeme olanak sağlayan çevreyi yaratmıştır. Sanırım o zamanlar iletişim sorunları yaşıyordum.

Bir kızın olsaydı ve kendinden on, yirmi, hatta otuz yaş büyük erkeklerle çıkıyor olsaydı ne düşünürdün?

İşte bu onun yaşına göre değişir.

Mesela 14, 15 ya da 16 olsun…

Hayır buna izin vermezdim, gerçekleşmezdi.

90’ların sonunda grup arkadaşlarında turnede en çok kim seks yapacak diye bahislere girermişsiniz, hatta bir tanesini de kazanmışsın. Bunun hakkında konuşmak ister misin?

İlk hafta ben kazanmıştım, ama sonradan hepsi beni geçtiler. Birkaç deneyim kazanıp akşamları çıktığım olurdu, ama bu kısa sürdü. Kendi aramızda bir tür şakalaşmaydı, zaten fazla uzun da sürmedi.

Üçlü ilişkiler hakkında ne düşünüyorsun? Bir erkek sence bu konuya nasıl yaklaşmalı?

Eğer bu ilişkinin içinde bağlılık varsa, partnerime ne hissediyorsa bundan onu çıkarabileceğini söylerdim, ama öte yandan bu ilişki özgür, günübirlik ya da değişken bir ilişki olsaydı partnerimi bunu denemesi için cesaretlendirirdim. Bu tür bir ilişki içinde de bulundum ve tek kazanımım cinsel deneyim oldu. Ama eğer bağlandığım bir ilişkim olsaydı asla yapmazdım, bu tür bir deneyim ilk tercihim olmamıştır hiç.

Bir günlüğüne erkek olsaydın ne yapardın?

Ayakta işerdim! Sokakta yürüyüp insanların bana nasıl farklı davrandığını görüp bunun keyfini sürerdim.

İnsanların seni yanlış anladıklarını düşündüğün bir nokta var mı?

Tek bir şeymişim gibi, yani sadece kızgın, sadece ruhani, sadece bir aktivistmişim gibi davranmaları, ama ben herşeyim.

Kadınlar üzerinde daha başarılı olmak isteyen erkeklere tavsiyelerin var mı?

Kendilerine dikkat etsinler. Kendine dikkat eden ve cesur olan bir erkekten daha çekicisi yoktur.

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home