Perşembe, Mart 09, 2006

Pink Floyd Bölüm IV


The Division Bell

The Division Bell albümü grubun 70’lerin sonundaki prensiplerine geri dönüşünü simgeliyor. 1993’ün başlarında Gilmour, Mason ve Wright iki haftayı doğaçlama yaparak geçirdiler ve yaklaşık 50 farklı şarkı taslağı oluşturdular. Sonraki adım, A Momentary Lapse Of Reason’ı bir araya getiren prodüktör Bob Erzin’i çağırmaktı. Sonuç ise grubun uzun kariyerinin belki de en güzel albümü.

Gruba albümde Tim Renwick (gitar, vokal), Guy Pratt (bas, vokal), Gary Wallis (perküsyon) ve Jon Carin (klavye, vokal) eşlik ediyor, vokalistler de Durga McBroom, Sam Brown ve Claudia Fontaine. Albümde ayrıca Dark Side Of The Moon’da saksofon çalan Dick Parry’i de görmek mümkün.

Gilmour’a göre, “Pink Floyd’un artık kanıtlayacağı birşey kalmamış.” Mason’a göre de, “Çılgınlık halen canlı. Hala herşey hakkında çalabiliriz.” Konu ne olursa olsun, Pink Floyd şimdiye kadar bu kadar güvenli ve bu kadar kendileri olarak çalmamışlardı.

Albümü takip eden sekiz aylık dünya turnesi Pink Floyd tarihinin en büyük ses ve ışık gösterisini içeren bir sahne tasarımıyla yapıldı ve bu konserlerden birisi çift CD / VCD’lik P.U.L.S.E. albümüyle de piyasaya sürüldü.

Live 8 – 2005

2005 yılının en büyük müzik olayı hiç şüphesiz Bob Geldof’un 20 yıldan sonra 2 Temmuz’da tekrarladığı – bu sefer para toplamak için değil, aynı hafta İskoçya’da toplanacak olan dünyanın en güçlü sekiz liderine, G8’e, özellikle Afrika’dakiler olmak üzere dünyanın en yoksul ülkelerinin borçlarının silinmesi başta olmak üzere 21. yy’ın başında aşırı yoksulluğun, açlığın, hastalıkların ve çocuk ölümlerinin önüne geçilmesi için önlemlerin alınması konusunda mesaj göndermek ve baskı yapmak için – Live8 konserleri olmuştur.

Dünyanın altı farklı noktasında gerçekleştirilen konserlerin en çarpıcı detayı ise, konserlerin Londra Hyde Park’taki ayağına katılanların ve konseri evlerinde canlı izleyenlerin asla unutmayacakları bir olay, Pink Floyd’un tam 25 yıl sonra tekrar 4 kişi olarak sahne almalarıydı.

Waters’ın çağrısıyla bir araya gelen Gilmour, Mason ve Wright, eski günleri hatırlatırcasına çıktıkları sahneden “Biz hala varız ve buradayız…” mesajını verdiler. İlerlemiş yaşlarına rağmen performanslarından ödün vermeyen dörtlü, çaldıkları Speak To Me/Breath, Money, Wish You Were Here ve Comfortably Numb ile milyonları mest ederken Waters mikrofona uzandığı anlarda “Bunca yıl sonra bu üç adam ile aynı sahnede olmak çok duygulu.” diyor ve Wish You Were Here’ı her zaman olduğu gibi Syd’e ithaf ediyordu. Bu anlamlı konserin en büyük mesajı “İnsanlar unutur, ve insanlar bağışlar...” olsa gerek. Konserlerden sonra diğer büyük sanatçılar gibi Pink Floyd albümleri de satış patlaması listesinin en başında yer alarak insanların tekrar ilgisini çekmeye başladı. Dark Side Of The Moon, The Wall, Wish You Were Here, Echoes – The Best Of Pink Floyd %1200 - %3600 arasında bir satış patlaması yaptıktan sonra Gilmour BBC’ye yaptığı açıklamada albümlerden gelen bu ekstra gelirin tamamını Live-Aid insiyatifine bağışladığını söylüyordu.

1 Comments:

Anonymous Adsız said...

Pink Floyd hakkında kapsamlı yazılar okumak çok güzel.

10:12 ÖS  

Yorum Gönder

<< Home