Pazartesi, Mart 13, 2006

Animal Collective


Animal Collective

İnsanın iç dünyasını yansıtan bir kanal olarak orman, sanat ve edebiyatın tarihi boyunca bir metafor olagelmiştir. Belki de bu bir tür evrimsel déjà vu’nun sonucudur – eski zamanlarda yaşama yön vermiş hayvansal orijinimizin bir anısı. Veya ne kadar da önemsiz varlıklar olduğumuzu suratımıza vuran vahşi hayatın o büyük karmaşıklığı. Bilemiyorum. Ama günümüzün genç sanatçılarının çoğunda bariz bir ormana-geri-dönüş hareketi gözlenmekte. Ryan McGinley veya Justine Kurland gibi fotoğrafçılar çıplak modellerini ormanda fotoğraflıyorlar, görsel sanatçılar Marcel Dzama ve Ernesto Caivano kendi hayal dünyalarını hayvansal görsellik üzerine inşa etmişler, hatta bu aralar güney doğu kısmındaki birçok butikte bir geyik fetişi hüküm sürmekte.

Belirli bir hareketin parçası olamayacak kadar fazla istisnai ve hayali olmasına karşın, Animal Collective bu ağaca-tırman trendinin başlıca uygulayıcıları olarak kabul edilebilirler. Yerine oturmuş bir sound, elektronik tırtıklamalar, ustalıkla elden geçirilmiş vokal harmonileri, kabile şarkıları ve Brezilya ritmlerini içeren devingen bir ses dağarcığıyla çalışan Animal Collective’in müziği belirgin şekilde canlı. Her ne kadar Danse Manatee ve Here Comes The Indian gibi eski albümler doğanın gevşek, kaotik yüzünde geziniyor görünse de yeni albüm Sung Tongs ormanın içinden bir çıkış yolu bulabiliyor. Albümdeki ilk iki şarkı, grubun bugüne kadar yaptıkları en ulaşılır, en yakalanabilir iki şarkısı. Diğer şarkılar bu özelliğin dışında kalırken, albüm genel olarak grubun başıbozuk ilham ve etkileşimlerini çaylak dönemi işlerinden daha tatmin edici, daha işini bilen, daha karmaşık ve kendine özgü bir karışıma nasıl dönüştürdüğünü yansıtıyor.

Anthology Film Archives lobisinde röportaj için grubun tamamıyla tanıştığım anda bir Japon çift de bir röportaj ayarlamaya çalışıyor. Bu yüzden Dave’i onlara kaptırıp Josh ve Noah ile devam ediyorum. Dışarı çıkıp yürüyerek boş bir kafe buluyoruz ama Noah “Burada hiç istemediğimiz halde bize yiyecek satmaya kalkacaklar…” diyerek kabul etmiyor, nihayet ilk etapta istediğimizin tam tersine, gürültülü bir spor bar’a geliyoruz. Oturur oturmaz gelen garsona Josh ve Noah birşey istemediği için kendi adıma bir bira ısmarlıyorum. İkisi hemen önceki akşamki Bard College konserleri hakkında konuşmaya başlıyorlar, aksi ve soğukluklarıyla nam salmış öğrencilerin o geceki çılgın coşkusundan çok etkilenmişler.
Bard şehir dışında bir okul, konserleri de spor salonlarında yapıyorlar.” diyor Josh. “Her tarafta grafiti vardı. Konser alanının girişine güvenlik noktası kurmuşlardı, ellerinde içkileri ve jointleriyle konsere gelen öğrencileri izliyorlardı. Millet çıldırmış gibi etrafta koşturup duruyordu. İki çocuk çöp kutularının içinden başka çocukları çıkartıyordu.

Bu tür konserler bizim için eğlenceli oluyor. Enerjiyi ortaya çıkarırız hep. Konserden sonra insanlarla konuştum, hepsi oradan güzel duygularla ayrıldıklarını söylediler, mesela hayatı daha iyi hissediyorlarmış.
Grup her zaman hoş karşılanmamış. 2001’de Black Dice ile beraber çıktıkları ilk turnelerinde genellikle son sırada çıkmışlar, çünkü onlar çıktığı zaman insanlar mekandan ayrılmaya başlıyorlarmış. “Batı kıyısındaki konserler fena değildi, ama Mobile, Alabama gibi yerlerdekiler ne yaptığınızı anlamayan kızgın punk çocuklardan ibaretti.” diyor Josh.
Noah “Bu bazen aşağılayıcı olabiliyor, ama bence iyi bir şey.” diyor. “Hiç tepki almamaktansa aşırı olumsuz bir tepkiyi yeğlerim.

Hayranlar yavaş yavaş gruba ısınmaya başlamışlar ama yine de önlerinde büyük bir sorun varmış: henüz tam bir isimleri yokmuş. Erken dönem işlerinin ya sadece başlıkları varmış ya da albümde yer alan grup üyelerine atfediliyormuş. Josh’a göre “Animal Collective’in bütün konsepti aslında bir grubun içinde olmadığımız fikriydi.

Bütün o Danse Manatee şarkılarını sadece Danse Manatee şarkıları olarak gördük.” diye ekliyor Noah. “Ama insanlar çok fazla sayıda albüm satmanızı bekliyorlar ve bunun için de bir isminiz olması gerekiyor. Animal Collective ismi de bize plak şirketi tarafından bulundu.
Hala isimsiz olmalarına karşın, 2003’te ardarda çıkardıkları birbirinin zıttı iki CD, akustik Campfire Songs ve karmaşık Here Comes The Indian ile olumlu eleştiriler topladılar. Ama grup nihayet tam patlamaya hazır noktaya gelmişken grup içindeki kişisel çekişmeler su yüzüne çıkmaya başladı
Here Comes The Indian’ı yaptığımız zaman o dönemde birbirimizle olan ilişkilerimiz ve duygularımız açısından çok kötü bir durumdaydık, albüm bu yüzden karanlık ve boktan oldu.” diyor Noah. Gerekliliği kaçınılmaz bir aradan sonra Noah Dave ile bir araya gelerek Animal Collective ismi altındaki ilk albümleri Sung Tongs’u kaydetti. “Albüme hayat veren çok fazla düşünce yok, sadece o anda neler hissettiklerimiz ve ilgilendiğimiz soundlar var. O aralar iki kişiydik, ben ve Dave.
Bulunduğumuz duruma tepki göstermek bizim için çok doğal bir şey.” diyor Josh. “Danse Manatee’yi yaptığımız zaman New York’a yeni taşınmıştım, o anlarda şehrin kaosunun üzerimdeki etkisi çok büyüktü ve bu albüme de yansıdı. Ama son zamanlarda sanırım müziğimizin daha pop bir yönünü ortaya çıkarıyoruz.

Grubun değişken müzikal paleti aynı geceki kapalı gişe Anthology Film Archives konserinde de ortaya kondu. Saykedelik, soyut filmler perdede renk ve hareket patlaması yaratırken Avey Tare ağır gitarıyla karanlık ruhları diriltiyor, Panda Bear davulunun ardına saklanıp hayvan sesleri çıkartıyor, Geologist çatlak bir bilim adamı edasıyla sayısız teyp ve sample kurcalıyor, ve Deakin de akıldan çıkmayacak gitar sololarıyla ortama ruhsal bir yapı katıyor. Sung Tongs’un zayıf folk-pop’undan kaçınan grubun yeni setlisti, şarkılardaki yüksek çıkışlar ve kabilesel davul ritmleri ile süslü uzun ve atmosferik kompozisyonlardan oluşuyor.
Hepimiz yarı-kırsal bölgelerde, ağaçlarla çevrili yerlerde büyüdük.” diyor Josh. “Ayrıca hayali, ruhsal dünyalarda yaşamanın ne demek olduğunun da farkındaydık. Bence olayları ruhsal bir seviyede idrak etmek için bilinçaltında süregelen bir hareket var, illa bir guru bulmak ya da Hıristiyanlık veya Judaizm’e başvurmak zorunda değilsiniz, ama bence yaşamın içinde fiziksel gerçekliğin ardına geçen bir bağlantıya ihtiyacınız var.” Gerçekten de konser grup için hemen hemen bir ayin havasında geçiyor, hatta izleyici kitlesinin büyük çoğunluğu için de bu aynı. Grubun seti oldukça uzun, alkışlar en son nota da çalındıktan sonraya kadar tutuluyor. Şarkılar belirgin olarak başlayıp bitmiyor, onun yerine belli belirsiz geçişlerle değişiyor. Alışkın olmayan kulaklara bu doğaçlama gibi gelebilir, ama Josh’un önceden söylediği gibi doğaçlama söz konusu değil. “Doğaçlama tamamen bir yanlış anlama. Doğaçlama ile birçok şey öğreniyoruz, şarkıları çalışımız o an nasıl hissettiğimize göre doğaçlanıyor ve bu şarkıların gidişatını da etkiliyor. Ama sonuçta önceden yazılmış şarkılar. Esas doğaçlama şarkı aralarında belli oluyor.
Gelecek hakkında soru sorulunca, yan projeler ve kendi plak şirketleri Paw Tracks ile ilgilenmek için bir süre ara vereceklerini söylüyorlar. Daha sonra bir turne için yine Black Dice ile bir araya gelecekler. Plak şirketlerinden çıkacak ilk albüm Panda Bear’in bir yan projesi. “Daha çok techno, house tadında bir çalışma.” diyor Noah. “Bir arkadaşım, Scott, table’ın başında olacak ben de onun üstüne şarkı söyleyeceğim, Jamaika’da yaptıkları gibi birşeyler olacak.
Onlara müzikle uğraşmadıkları zaman neler yaptıklarını soruyorum. Noah pişmanlıkla “Bu aralar müzik haricinde geçirdiğimiz zaman hiç de fazla değil.” diye cevaplıyor. “Çok sık müzik dinlemiyorum, ama müzik açtığım zaman dinlediklerim insanların zevksiz, hafif diye nitelendirdikleri şeyler oluyor.
Steely Dan gibi mi?” diye sorunca, Noah “Steely Dan’i severim. Hatta geçen gün dinliyordum onu.” diyor.
Ben bir marangozum.” diyor Josh. “Bu aralar marangozluğa vakit ayıramıyorum, ama geçimimi sağladığım işim bu. Brian ise çevre politikası konusunda aktif olarak çalışıyor. Başkentte kongrede görevli. Onunla gurur duyuyoruz.

Yalnız başıma çok vakit geçiririm.” diyor Noah. Josh da bunu onaylıyor. İkisi Brooklyn Heights’ta bir dairede yaşıyorlar. “Ben artık hayatımı müzikten kazanıyorum.” diye ekliyor. “Çok iyi yaşadığımı söyleyemem, ama böyle yaşıyorum.
Bardan çıkıp onlara veda etmeden önce pek alışılagelmedik samimiyette bir resimlerini çekiyorum. Doğaya salıverilmiş hayvanlar gibi ormana geri dönüyorlar, yiyecek ve başlarını sokacak bir delik bulmaya ve kaybettikleri delay pedalını aramaya…

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home